I lOVE PRAHA :)

 

Prag ; prah bu işleri esprisine mazhar olan gerçekle masalın birbirine karıştığı şehir Prag. Hani çocukken bir tekerleme söylerdik ‘yoksa siz hala çekoslavakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız ‘  🙂 işte o cümle de geçen Çekoslavakya ülkesi ikiye ayrılıp Çek cumhuriyeti ve Slovakya halini almış. İlk durağımız Çek Cumhuriyeti’nin başkenti PRAG (praha)

IMAG0761.jpg
Prag şehrinden ilk kare

Avrupa’nın en iyi korunmuş şehirlerinden olan Prag, bu özelliğini 2. Dünya Savaşı’nda hiç zarar görmemesine borçlu. Hitler bu güzel şehre kıyamamış 🙂  Prag, katedralleri, sivri kuleleri, köprüleri ve tarih kokan sokaklarıyla her karesi ayrı bir kartpostal gibi,her yer insana oldukça romantik hisler bırakıyor.Benim gibi Balık burcu olanların fazlasıyla sevebileceği bir şehir Prag 🙂

IMAG0793

Orta Avrupa’nın, Orta Çağ’dan korunarak kalan bu şehrinde, hem gotik hem barok mimarinin hakimiyetiyle yaratılmış zengin şehir merkezinin tamamen yürüyerek gezebilirsiniz. Muhteşem tramvay altyapısı ile merkeze ulaştıktan sonra her nokta üç beş adım mesafede. Merkezdeki her yer yürüme mesafesinde. Çok iyi bir tramvay ve metro ağı ve buna entegre otobüs hatları bulunuyor. 3 gün kaldığımız bu masal şehirde bütün toplu taşımaları fazlasıyla kullandık, tabanway 🙂 kaç km yürüdük saymadım

 

IMAG0790.jpg

  Prag’da görülmesi gereken yerler,benim nacizane tavsilerim 🙂

Prag şehrine akşam vaktinde geldik,rehberimizle yaptığımız kısa panaromik tur sonrası serbest zaman diliminde şehri geç saatlere kadar gezdik.ilk gün şehir merkezinden uzaklaşmadık,ilk mekanımız Astronomik saat kulesi

IMAG0807.jpg

Astronomik Saat:  1410 yılında yapılan bu saat için şehrin simgesi desek yanlış olmaz. Her saat başında gerçekleşen performansı izlemenizi tavsiye ederim. Yukarı daire saati, aşağı daire burçları gösteriyor.Yukarı dairenin yanında 4 tane heykel var.Birinci heykelin elinde ayna var kibir ve kendini beğenmeyi anlatıyor, ikincisinin elinde bir kese altın var açgözlülüğü parayla herşeyin yapılabileceğini anlatıyor.Üçüncüde mandolin çalan bir heykel keyfi eğlenceyi anlatıyor.Dördüncü heykel bir iskelet ve elinde bir ip var , her saat başı o ipi oynatıp çanı çalıyor ve diyor ki her bir saat geçerken ölüme daha çok yaklaşıyorsunuz, kendini beğenme,parana güvenme,keyfe eğlenceye dalma, hepimizin gideceği yer aynı…ne kadar anlamlı bir hikaye,hikayeyi daha önceden bildiğim için orada merak edenlere anlattım.

İşte saatin özelliği de buradan geliyor. Saatin hemen altında yoğun bir kalabalığının beklediğini görürsünüz. Bunun nedeni saat başı saatin değişik bir animasyon sergilemesidir. 1 dakika boyunca süren bu animasyonlarda saat üzerinde yer alan semboller hareketlenir ve değişik figürler ortaya çıkar.

IMAG0810.jpg

Karl Köprüsü :

Orjinal adı Prag Charles Bridge olan Karl Köprüsü Prag’da gezilecek yerler arasında ilk sıralarda yer alan oldukça güzel bir yapıdır.Vize mülakatında Prag’ı anlat dediklerinde anlattığım meşhur köprü 🙂 Karl köprüsü Prag’da yer alan en eski köprüdür. Köprü Vltava nehrini ikiye böler. Karl köprüsünde 16 adet sütun bulunmaktadır.Çok beğendiğim karl köprüsü gotik tarzda yapılmış gerçekten oldukça güzel ve gezmesi keyif verici bir köprü.Bu köprüye özellikle bir de akşam gitmenizi öneririm. Çünkü köprüde akşamları yürüyüş yapmak gerçekten çok keyifli 🙂

IMG_20150204_143105[1]
Karl Köprüsünde 3g (genciz,güzeliz,gezeceğiz) 🙂
IMAG0792
Karl köprüsünün girişi

Türkiye’den giderken yanıma aldığım asma kilidimi Karl Köprüsü’nün demirlerinden birine astım,dileğimi diledim.Anahtarı Vltava nehrine attım.Kilit asıp anahtarı Vltava nehrine atarsanız bir daha Prag’a gelmek nasip olumuş. Buralarda adet böylemiş 🙂 Nasipse 31 Temmuz 2016 da Prag’da olacağım . Sanırım dileğim kabul oldu 🙂

IMG_20150204_134206[1].jpg

Prag’ın iklimi biraz sert buraya kış aylarında gittiyseniz fazlasıyla üşümeye hazır olun,eğer benim gibi kışı seven, kasvetli havaları seven biriyseniz sorun yok 🙂

IMAG0867.jpg
Soğuk hava ama bizim neşemiz yerinde 🙂

Prag şehir merkezini gece yarısına kadar karış karış gezdikten sonra artık otele gidip dinlenme vakti, yarınki Prag gezi rotamızı belirlemeden önce birazcık keyif 🙂

IMG_20150204_204229[1].jpg

 

IMAG0849.jpg

 

Söyle sevgili hadi söyle hiç mi mutlu olmadık , martıları sayarken hiç mi hayal kurmadık denize bakarken 🙂

Mirkelam’ın güzel sözleriyle satırlarımı sonlandırıyorum. Prag macerası bir sonraki postla devam edecek 🙂

 

Featured post

Cesky Krumlov :)

Masal Şehir Cesky Krumlov…

Gece yarılarına kadar gezip enerjinin hiç bitmediği günlerden bir gün 🙂 sabah kahvaltının ardından Prag’a  doğru seyahat ediyoruz.Yol üzerinde bulunan Cesky Krumlov kasabasına uğruyoruz.Bir ortaçağ kasabası olan Cesky Krumlov Unesco tarafından dünya kültür mirasları listesinde yer almaktadır. Kominizm’in en koyu dönemlerinde harap duruma gelmiş olan Cesky Krumlov 1990’lardan itibaren yeniden doğmuş.Bu masal kasabası, Hostel ve İlizyonist filmlerinin ünlü sahnelerinin çekildiği mekan.

IMAG0673.jpg
Kaleden şehire bakış

İlk hedefimiz kale.. Prag Kalesinden sonra en büyük Kale kompleksi burası. Gerçekten de özellikle renkli kulesiyle oldukça görkemli görünüyor.IMAG0708.jpg

    Kalenin ilginç bir özeliği var. Rivayete göre zamanın birinde uzak diyarlardan bir gelin almışlar. Gelin gelirken yanında hediye olarak 2 tane ayı getirince, bu ayıları “napsak?” diye düşünmüşler.. “Bekçi yapalım bari” demişler. Kale giriş kapısının iki yanında ayılar için yer yapmışlar. Ayılar öldükten sonra yerine yenileri alınarak bu gelenek sürdürülmüş. Bizim gittiğimiz mevsim kış olduğundan ayılarda malum kış uykusunda olduğundan ayı mayı yoktu:)
IMAG0700.jpg
    Cesky Krumlov sokaklarında yürümek insanı bir kaç yüzyıl geriye götürüyor.Sanki Yakınçağ dan çıkıp Ortaçağ da yaşıyormuş hissine kapılıyorsunuz.
  Hafif yağan kar altında gözlerimin gördüğü fotoğraf doğanın güzelliği, insan elinin yarattığı mimari şah eserlerle tam bir uyum içerisinde karşımdaydı. Bu güzelliği taçlandıran Vltava Nehri’nin akan sesi ise hala kulaklarımda. Masalsı bir tadı var değil mi?

    Şehri, kasabayı anlamak için, sokaklarında dolaşmalı. Sadece bakmamalı, aynı zamanda görmeye de çalışmalı. Hiç acele etmeden kasabanın sakin ara sokaklarında kaybolmak, ayakların altındaki tarihi hissetmek, buranın ruhunu anlamanın en güzeli.

IMAG0672.jpg
Kaleden vltava nehrine bakış suyun sesi hala kulaklarımda 
IMAG0746
Şehrin girişindeki şehir haritası

 

IMAG0699
Sevimli dükkanlardan bir tanesi
IMAG0730.jpg
Heidi ile Klara 🙂

  Üç saatlik Cesky Krumlov gezimiz nihayetinde bitmişti. Biz biblo kasabaya doyamamıştık ama bizi bekleyen bir Prag vardı. Vltava üzerindeki köprüden geçip Cesky Krumlov’a son kez baktım, seni tanımak, seni görmek güzeldi masal şehir. O da yine bekleriz dedi usulca…

Kim bilir belki 🙂

Featured post

GAZİANTEP GURME GEZİSİ :)

 

Hiç hesapta yokken hadi ANTEP’e yemek yemeye gidelim diye ortaya çıkan fikir 🙂 Rize’de Üniversite okuyan kuzenim Hilal ile bir anda karar verip ANTEP biletlerimizi almış bulunduk. Gaziantep Güneydoğu Anadolu Bölgesinde gittiğim ilk şehir. Daha önce bu bölgeyi hiç merak etmemiştim, ya da gitme fırsatı bulamamıştım.2017 yılında bir Güneydoğu hayranlığı oluştu, nerdeyse görmediğim , gitmediğim yerler hakkında makale yazacak kadar bilgiye sahip oldum. Öyle ki ANTEP’i gezerken kuzenim Hilal emin misin? daha önce ANTEP’e gelmediğine diye sorup durdu. Hafız olmanın faydası sanırım okuduğum , duyduğum , gördüğüm hiçbir şeyi unutmuyorum. Konu gezme olunca daha bir ilgili oluyorum sanırım  🙂

 

Yaklaşık 2 ay önce biletleri alıp , otel rezervasyonunu yaptırınca sabırsızlıkla gideceğimiz günü bekledik. Ben İstanbul’dan , Hilal Trabzon’dan gelecekti. Gaziantep Havaalanında buluşacaktık. Sabah ilk uçakla Antep yolculuğum başladı.Uçakta yanımda oturan kişi de 4 arkadaş ANTEP’e günü birlik yemek yemeye gidiyorlarmış. Elimde Antep gezisi için hazırladığım notları görünce fotoğrafını çekti. Umarım fazlası ile işine yaramıştır. 3 günlük gezimizi saat saat programladım, zaman bizim için fazlası ile önemli idi. 3 günün sonunda ANTEP ‘te yaşamış kadar oldum 🙂 İnstagramda yayınladığım storylerden sonra uçak bileti bakan ve giden bir sürü tanıdığım, arkadaşım oldu.  Antep’i nasıl anlattıysam artık 🙂

Antep gezisini gurme rehberi , gezi rehberi şeklinde 2 kısımda yazacağım.

ANTEP GEZİLECEK YERLER:

 

Gaziantep Kalesi : Türkiye’de ayakta kalabilen kalelerin en güzel örneklerinden birisi olarak günümüzde varlığını korumaktadır. Allaben Deresi’nin güney kenarında, yaklaşık 25-30 metre yükseklikte hemen hemen herkesin dikkatini çeken bir tepe üzerindedir. Kale ilk olarak Roma döneminde Höyük üzerinde bir gözetleme kulesi olarak yapılmış, bugün ki biçimini ise Bizans İmparatoru Justinyanus döneminde M.S 7.yyda almıştır.Kale üzerinde 12 adet kule mevcuttur.Gaziantep turizmine bir güneş gibi doğan Antep Kalesi bütün ihtişamıyla görülmeye değer.

Emine Göğüş Mutfak Müzesi : Türkiye’nin ilk Mutfak Müzesinde Gaziantep’in geleneksel mutfak kültürü anlatıyor.Mutfak  malzemeleri , sofra düzeni , yöreye özgü kullanım şekilleri ve adları ile sergilenmektedir. Emine Göğüş Türkiye’nin ilk Turizm Bakanı Ali İhsan Göğüş’ün doğup büyüdüğü ev. Bu ev daha sonra Kültür Bakanlığına müze yapılması için bağışlanmış. Mutfak kültürüne meraklı olanların keyifle gezebileceği müze. Ben fazlasıyla zevk aldım 🙂

 

 

 

Gaziantep Para Müzesi : Gaziantep’te , birçok uygarlığa ait para biriminin bulunduğu Devri Alem Para Müzesinde 150 ülkeden 100 bin üzerinde kağıt ve madeni para sergileniyor. Paralar üzerinde bulunan simge ve figürler geçmişte yaşanmış birçok olayı anlatırken aynı zamanda tarihi paralar Alzheimer hastalığı tedavisinde kullanıyor. Büyük şehir Belediyesinin verdiği destekle tarihi yansıtan müze 15 bilim dalı hakkında da bilgi veriyor. Müze yetkilileri tarafından şöyle bilgi verildi: ” Oldukça geniş bir koleksiyona sahip olan müzedeki eserlerin rahatça sergilenmesi için ihtiyaç duyulan alan ise 10 futbol sahası büyüklüğüne işaret ediyor. Şu anki müze boyutları bu alanın  yanında küçük kalsa da , tüm eserler insanlık tarihine ilişkin bilgi ve anekdotlar eşliğinde ziyaretçilere sunuluyor. Pek çok ziyaretçinin aşamalı olarak ziyaret ettiği müzeyi keyifle gezebilirsiniz.

 

 

 

 Zeugma Mozaik Müzesi : 9 Eylül 2011 tarihinde Gaziantep’te açılan ve 1700 metrekare alana sahip olan bu müze Dünya’nın 2. büyük mozaik müzesi olma özelliğini taşımaktadır. Müzede Zeugma Antik Kentinden gelen mozaikler sergilenir.Ayrıca dünyaca ünlü çingene kızı mozaiği burada sergilenmektedir.Bugüne kadar ülkemizde ve yurt dışında gezdiğim müzeler sıralamasında sanırım açık ara farkla Zeugma Mozaik Müzesini 1. sıraya koyuyorum. Modern müzecilik anlayışının en güzel örneklerinden biri , ülkemiz adına gurur verici. Sadece bu müzeyi bile görmek için Antep’e gelinmeli.Benim gibi müze gezmeyi çok seven biriyseniz fazlasıyla seveceksiniz 🙂

Çingene Kızı Mozaiği : Gaziantep’in Nizip ilçesinde yer alan Zeugma Antik Kentinde 1998 yolunda yapılan kazılarda ortaya çıkarılan ” Çingene Kızı ” mozaiğindeki kişinin , Yunan tanrıçası ”Gaia” olduğu sanılmaktadır. Saç örgüleri , çıkık elmacık kemikleri ve küpesi ile ” Çingene Kızı ” benzetmesi yapılmış ve mozaiklerin simgesi haline gelmiştir. Çingene Kızının gözlerinin her yöne bakma özelliği , farklı bir teknik kullanılarak oluşturulmuştur. Çingene Kızından yüzlerce yol sonra Leonardo  Da Vinci’de Mona Lisa tablosunda aynı tekniği kullanmıştır.Zifiri karanlık odada sergilenen Çingene Kızını görünce gözlerine inanamayacaksınız. Paris’te Louvre Müzesinde Mona Lisa ne kadar değerli ise Zeugma ‘da Çingene Kızı da o kadar değerlidir. Gezgin tavsiyesi; görmeden gelmeyin 🙂

 Gaziantep Hamam Müzesi :

Gaziantep‘in en gözde turistik müzelerden biri olan Hamam Müzesi, hem Osmanlı hem de Gaziantep hamam kültürünü en iyi görebileceğiniz müze. Sıcaklık, soğukluk ve ılıklık bölümleri en iyi şekilde betimlenmiş. Bal mumu heykellerinden bronz heykellere, tüm hamam adabı ve kültürünü çok yakından görebileceğiniz bu müzeyi es geçmeyin derim.

Günümüzde yıkanıp paklanmak için kullanılan hamamlar, dönemin sosyalleşme mekanlarıymış aslında 🙂 İnsanlar hem temizlenip hem de sosyal hayattan, ticaretten ve daha birçok konudan bahsederlermiş.Eskiden Gaziantep evlerinden banyo olmadığından dolayı, hamamlara cümbür cemaat gidilirmiş. Tabi, günümüzde bizim yaptığımız gibi 1-2 saat için değil de, tüm gün orada kalacakmış gibi giderlermiş. Yemekleri de hamamlarda yaparlarmış. Bu yemekler de tahmin edebileceğiniz üzere, kısır, çiğ köfte, maş piyazı, lolaz piyazı, dolma, sarma, karpuz, üzüm gibi yiyeceklerden oluşuyor.

Hamamların çok büyük önem taşımasının en önemli nedeni ise, ortak alanlar olduğundan hamamlarda özel günler düzenlenirmiş. Lohusa hamamı, adak hamamı, hamamda kız beğenme, gelin hamamı, damat hamamı gibi hamam günleri düzenlenirmiş.Antep hamamları o kadar ünlüymüş ki, türküsü bile yapılmış. Yani, hamam denince akla ilk gelen şehirlerden biridir, Gaziantep.

Antepin Hamamlari sallanir Külhanlari
hosgör Mahallesinin dip dibedir damlari
cig köftenin adina baklavanin tadina
ye derler muradina
hele hele hele anteplim gel yanima dili datlim
cifte telli caliyor kalkinda oynayalim

 

Kapadokya 😊

BAHAR HAVASI KAPADOKYA’DA  🙂

Bu aralar hayat o kadar yoğun ki , nereye nasıl yetişeceğimi şaşırır durumdayım 😊tamam kabul ediyorum bu yoğunluk benim seçimim.Okul , dersler , voleybol , şehir dışı geziler falan filan derken bloğuma vakit ayırmadığımı fark ettim. O kadar çok yazılacak şey birikmiş ki bir yerden başlamam lazım artık. Her ay bir şehir dışı gezi yapmasam sanırım bu yoğunluğun yükünü kaldıramam.Çok geziyorsun diyenlere ‘hayat gezince güzel’ diyerek yoluma devam ediyorum ☺
Geçtiğimiz hafta sonu 3 günlük tatili fırsat bilerek Kapadokya’ya gittim. 4. kez Kapadokya’ya gidince rehberi bile çıldırtacak konuma geldim😂 Her seferinde farklı arkadaşlarımla gittiğim için hepsinden farklı tatlar alarak geri dönsem de Kapadokya benim için artık oturduğum semt gibi bir şey oldu. Bu sefer kendimi doğaya bıraktım,gezdim yeşillikler arasında papatya topladım,o kaya senin bu kaya benim diyerek koştum durdum.Tüm stresi , yorgunluğu bıraktım geldim.Büyük şehirde yaşayınca Anadolu kasabaları çok sakin geliyor.O trafiksiz düzeni görünce saatlerce araba süresim geliyor 😊 Kapadokya benim için çok özel bir coğrafya, bir hayalimin ev sahibi orası🎈Nasipse 5. kez sürpriz bir yolculuk için gideceğim ❤ Her mevsim bu hasretin hazin hikayesi, masal değil vadetttiğim bir aşk efsanesi…

Dünyanın hiçbir yeri bu kadar özel, bu kadar büyülü değil desek; altı da üstü de tarih, atmosferi tılsımlı desek, Kapadokya’yı anlatmak için yine de yetersiz kalacak biliyoruz. Artık mesafelerin azaldığı bir dünyada eşsiz medeniyet izleri arayanlardansanız, Kapadokya gezilecek yerler arasında ilk sıralarda yer alıyor. Çünkü dünyanın neresine giderseniz gidin eşini benzerini bulamayacak, böylesine bir gizemin içinde kaybolmayacaksınız.
Kapadokya’yı gezmek sadece bir tatil dinlencesi değil. Yeni bir yer tanımanın, tarih görmenin, doğanın keyfini çıkarmanın yanı sıra algıları değiştiren, heyecan uyandıran ve unutulmayanları biriktiren farklı bir etkisi de var. ‘Mutlaka gidin, mutlaka yapın’ diye önereceğim her dönüşü ‘iyi ki gitmişimlerle’ sonra ‘yine geleceğimlerle ‘noktaladığım bir rota ‘Kapadokya anlatılmaz yaşanır’  🙂

  IMG_7288

KAPADOKYA GEZİLECEKLER YERLER :

Perslerin yakıştırdığı isim Kapadokya  ‘Güzel Atlar Ülkesi’ anlamına geliyor.Zamanında en güzel atlar burada yetişir ve vadilerinde dörtnala koşarlarmış. Etrafını çevreleyen Erciyes, Güllü Dağ ve Hasan Dağı’ndan püsküren yumuşak lav tabakasının çok uzun zamanlara yayılan rüzgar ve yağmur aşındırmasıyla, daha doğrusu doğanın emeğiyle oluşmuş eşsiz coğrafyası ile fazlasıyla görülmeye değer.

Kapadokya bölgesinde ‘Unesco Dünya Mirasları’ arasında yer alan ve Nevşehir’e bağlı olan Göreme ya da tarihte bilinen ilk ismiyle Korama için kullandığımız bir tabir var aslında, ‘görmeden ölme!’ Tarihi Hititlerden belki daha da öncesinde Kalkolitik dönemden başlayıp Osmanlı dönemine kadar birçok medeniyete ev sahipliği yapmış. Ama en belirgin özelliklerinden biri 6. yüzyıldan 13. Yüzyıla kadar baskıdan kaçan Hristiyanların göz bebeği bir yerleşim yeri olması. Tarihin en derinine inmek, peri bacalarının eşliğinde vadilerinde yürümek, dar sokaklarında gezinmek, hayal etmek, büyülenmek için Kapadokya’ya bir kere de olsa muhakkak gidin.
1 – Göreme Açık Hava MüzesiIMG_1061
Turnikelerinden geçtiğinizde bambaşka bir dünyanın içine gireceğiniz yer Göreme Açık Hava Müzesi. Manastır hayatının başladığı, baskılardan kaçan Hristiyanların misyonerlik ve inzivasının başladığı bu farklı dünyada kayalara oyulmuş birçok kilise, şapel ve yaşam alanları karşılayacak sizi. Kızlar – Erkekler Manastırı, Elmalı Kilise, Yılanlı Kilise, Çarıklı Kilise, Karanlık Kilise, Aziz Barbara ve Aziz Basil Kiliseleri ile Tokalı Kilise eşsiz freksleriyle büyüleyecek, çok derinlere bir tarih yolculuğuna çıkaracak. 6 Aralık 1985’den bu yana Unesco’nun Dünya Mirasları listesinde yer alan Göreme Açık Hava Müzesi’ni görmeden ‘Kapadokya’yı gezdim’ demeyin.

2- Güvercinlik VadisiIMG_1062
Uçhisar’dan başlayıp Göreme’ye kadar uzanan ve 4 kilometrelik bir alan kaplayan Güvercinlik Vadisi, adını kayalara oyulmuş güvercin yuvalarından almış. Bölge halkı 9. Yüzyıla kadar bu güvercinleri besleyip gübrelerini üzüm bağlarında, yumurtalarını ise frekslerin alçılarında kullanmış. Hem güvercin yuvalarını, hem de doğanın sunduğu eşsiz bitki örtüsünü görmek istiyorsanız bu vadiyi yürümeden dönmeyin. Vadide 15 metre yüksekten akan bir şelale de var. Kapadokya gezi rehberinizde yer alacak, hem trekking hem de fotoğraf çekmek için en ideal Kapadokya vadilerinden!

 3.  Üç Güzeller : IMG_1067

Üç güzeller efsanesine göre , Kapadokya’ da bir kral, bir de prenses yaşamaktadır.Kralın kızı olan prenses bir çobana aşık olur ve evlenmeye karar verir,evlenirler.Prenses ve çobanın evlenmesinde kralın onayı bulunmamaktadır.Evlenen prenses ve çobanın bir çocukları olur.Fakat kral hala kızını ve evlendiği çobanı affetmemiştir.Sonunda prenses , çoban ve çocuklarının peşine bir asker grubu takar, yakalanıp öldürülmeleri emri askerlere , kral tarafından verilmiştir.Üç güzeller efsanesine göre artık kaçmaları imkansız olan prenses , çoban ve çocukları için, prensesin Allah’a bir yakarışı bulunmaktadır: ‘Allah’ım bir mucizeni göster ve bizi bu eziyetten kurtar…’ Prensesin sesinin Allah tarafından duyulduğuna inanılan Üç güzeller efsanesinde ; prenses,çoban ve çocukları birer taşa çevrilmişler.

4. Kaymaklı Yer altı Şehri :iGMUWEW7D

Kaymaklı yer altı şehri Kapadokya bölgesinde bulunan 200’e yakın yer altı şehirleri arasında en önemlilerinden birisidir. Kaymaklı yer altı şehri Nevşehir’e 20 km uzaklıktaki Kaymaklı kasabasında bulunur.Yer altı şehri tümüyle ortaya çıkarılamamış olmasına rağmen , keşfedilen bölümlerinin zenginliği nedeniyle Kapadokya’nın en geniş ve en çok nüfusu barındıran yer altı şehirlerinden biri olduğu bilinmektedir.Bu güzel yer altı şehrinin açık olan 4 katını keyifle gezebilirsiniz 🙂

Rize / Çamlıhemşin ☺️

Doğanın kapısını aç; içeri gir; kendini unut; hiçbir şey düşünme; doğanın bizzat kendisi ol ve şimdi sen bir balıkçıksın, bir nehirsin, bir kuşburnusun, bir tilkinin gölgesisin, bir ağacın tatlı meyvesisin, bir gölün sessizliğisin! Kendini unuttuğunda, düşünmeyi durdurduğunda her şey olursun, evrenin kendisi olursun.Yap kendine bir iyilik, hayallerinin peşine düş 🙏 Dünya küçük,hayaller büyük 🌍

Hoşgeldin yeni yaşım ❤️

Hoşgeldin yeni yaşım…

Bu ömrü bana bahşettiği için bu koca bir yılı şükür cümleleriyle yaşattığı için şükrederim Yüce Allah’a🙏

Hoş geldin yeni yaşım…

Ne güzel bir kutlamayla,mutlulukla,

tebessümle,şaşkınlıkla geldin.

Hoşgeldin yeni yaşım…

Çok sevdiğim bir şehirde Rize’de geldin.

Yaş almak kaçınılmaz ama büyümek isteğe bağlı ☺️ o zaman iyi ki doğmuşum ❤️

Bazen kocaman gülersin…

Sen gülersin;

göçmen kuşlar evine varır

Sen gülersin;

Çiçekler açar,Bahar gelir

Sen gülersin;

Yıldızlar parlar,aydınlanır geceler

Sen gülersin;

Tüm kelimeler susar

Hayat küçük sevinçlerden oluşur. Mutluluk ise bu küçük sevinçlerin toplamıdır. Büyük bir mutlulukla çok sık karşılaşmaz insan. Eğer bu küçük sevinçleri toparlayamazsanız, büyük olanı gelse de gerçekten de anlamsız olacaktır.Size siz olduğu için değer veren insanlar hayatınızda olduğu sürece, yüzünüzdeki gülümseme hiç solmayacak😁

Ciddiye almadan yaşayacaksın hayatı…

Ciddiye almadan yaşayacaksın hayatı.

Sevilmiyor musun mesela? Sevilmemeyi de kabul edeceksin. Nasıl sen bazılarını -artık- sevmiyorsun. Nasıl sen dün bırakamadıklarının bugün yokluklarıyla mutlusun… Nasıl hayatta bazı vazgeçişler, daha iyi başlangıçlara taşıyor seni… Onların da senden vazgeçişlerini öyle kabul edeceksin. Kabul ettikçe, sevilmemek bir yıkım değil, hoş karşılayabileceğin, arkasında güzellik barındıran bir elveda olacak.

Ciddiye almadan yaşayacaksın hayatı.

Böylece küsmeyeceksin hiçbir şeye. Onu zihninde kendi kendine anlamlandırdığını fark ettikçe, yavaş yavaş o anlamı ondan çektikçe, bir anlam bile ifade etmeyecek senin için. Ve artık onun bir anlam ifade etmemesi, onun zararını da unutturacak sana, yaşanmamış sayacak. Böylece başka biriyleyken, aynı şeyleri yaşamaktan korkmayacaksın. Ve yaşamayacaksın da. Yeni biri, yepyeni bir anlam getirecek sana.

Ciddiye almadan yaşayacaksın hayatı.

Acının bir kötülük olduğunu değil, bir hediye olduğunu bileceksin zamanla. O acı seni öyle değiştirip dönüştürecek ki, sonunda “iyi ki yaşatmış da..” diyerek başlayan cümleler kuracaksın sana “hediye” getiren insanlar için. Acının üzüntüsünü değil, faydasını görenlerden olacaksın.

Ciddiye almadan yaşayacaksın hayatı.

Çünkü o zaman acıyı hediye’ye, bitişi başlangıç’a, zararı fayda’ya dönüştürebilirsin.

“Arda EREL”

Hayatınız seçtiğiniz Kadın ve Erkektir…

Evvel zaman içinde Memleketin birinde 70 yaşlarında fakat çok dinç ve genç görünümlü bir adam yaşarmış.

Çevresinde bulunan herkes ona çok özenir ve sorarlarmış.

“Bu gençliğin sırrı nedir” diye.

İhtiyar delikanlı güler geçermiş her soruldukça bu soruya.

Ama sorular sık ve soranlar çoğalınca cevap vermek vacip olmuş sanki.

Sonra karar vermiş tüm meraklıları yemeğe davet etmeye evine.

“Bu davette size sırrımı açıklayacağım” demiş.

Herkes merakla davete gelmiş.Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş vakit iyice gecikmiş.

Ama gençlik sırrı ile ilgili tek kelam edilmemiş.

Herkes konu ne zaman açılacak diye merak ederken adamcağız huri gibi sevimli hanımına seslenmiş.

“Hatun , şu kilerden bir karpuz getirir misin bize sana zahmet!..”

Hanım hemen doğrulmuş kilere giderek kaş ile göz arasında gidip bir karpuz getirmiş.

Adamcağız şöyle eliyle bir vurmuş tık tık diye sonra da :

“Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka getirir misin bir zahmet” demiş.

Hanım onu götürmüş bir tane daha getirmiş. Adam onu da bir yoklamış yine beğenmemiş.

“Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış başka bir tane getirir misin?” demiş.

Başka istemiş? Bu böylece dört sefer daha tekrarlanmış. Beşinci de beğenmiş.

Herkes karpuzunu afiyetle yerken bizim dedecik sormuş.

“Eeeee? Arkadaşlar işte benim gençliğimin sırrı burada anladınız mı??” Herkes birbirinin yüzüne bakmış.Kimse bişey anlamamış..

“Aman dede demişler nerede? Anlamadık biz bu sırrı!”

Dedecik gülmüş. “Efendiler” demiş

“O gördüğünüz karpuz kilerde bir tanecikti, tekti. Ben hanıma git de başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor aynı karpuzu getiriyordu.

Bir kere bile (aman be adam, delimisin nesin şu tek karpuzu ne taşıttırıyorsun bana defalarca.) demedi.

Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi. İşte bütün bu gençliğimi hanımıma borçluyum.”

“Biz birbirimizi hiç başkalarının önünde zor duruma düşürmeyiz. Aile içindeki hiçbir şeyi dışarıya yansıtmayız.

Hep birbirimize destek olur, dert ortağı olur, yardım ederiz. Birbirimizle ilgili olan problemleri yine birbirimize anlatırız.

İyi kötü her olayı da birlikte paylaşırız.” demiş.

Burada anlatılmak istenen aslında birbirinize saygılı olun. Eşiniz ne kadar hatalı olursa olsun onu insanların içerisinde küçük düşürmeyin.

Karpuz sadece bir örnek böyle yapmasına rağmen eşi ona başka karpuz yok dememiş.

Evinizde yaşananlar ne olursa olsun dışarı yansıtmayın. Aranız da halledin. Sevin, sevilin hayat arkadaşınıza değer verin.

Güzel bir öykü, değil mi?☺️

Hayatınız seçtiğiniz kadındır.

Zevkli bir kadına rastlarsanız ZEVKİNİZ,

Bilgili bir kadına rastlarsanız BİLGİNİZ,

Zeki bir kadına rastlarsanız ZEKANIZ gelişir.

Hayat kat kattır.

Babil’in Asma Bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir ve bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür.

Ve bugün durduğunuz teras , seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat yanınızdaki kadının terası, manzarası ve hayatıdır.

Hayatınız seçtiğiniz kadındır.

CAN YÜCEL

Bu da CAN YÜCEL’den en sevdiğim kıtalar. Ama bir eksikle KADINDIR ve

ERKEKTİR. Olmalı bence.

Bir ikişki de eşinle birlikte gelişemiyorsan birlikte ölüyorsun demektir. O nedenledir ki temeli saygının tohumuyla atılan ilişkilerde sevgi ve aşk sonsuzdur.

Allah’ın en güzel hediyelerinden birisi de erkeğe sevdiği, saydığı kadın. Kadına da sevdiği, saydığı erkektir.

Değerini bilenler ve anlayanlar ömürleri boyunca mesut ve bahtiyar olurlar.Yeni yılda bizi biz olduğumuz için seven, değerimizi bilen, saygıdan yoksun olmayan, Allah korkusu olan insanların karşımıza çıkması duasıyla…

2018 mutluluklarla gel olur mu 😊

Yakarım Roma’yı da yakarım 😊🇮🇹

 

ROMA ; Avrupa şehirleri arasında en güzel ve en keyifli olanı diye bilinir. (Benim için değil 😊) Yurt dışında ilk görülmesi gereken şehir neresi derseniz, Roma ilk sırada yer alır. Roma İtalya’nın başkentidir ve tam bir ortaçağ şehridir. Hatta açık hava müzesi bile diyebiliriz. Roma’ya gittiğinizde kendinizi Ortaçağ’da hissedeceksiniz. Roma tarihini ve tarihi eserlerini en iyi koruyan şehirlerden biridir.Her biri tarihi eser olan binaları o kadar iyi korumuşlar ki sanki dün yapılmış gibiler. Roma’da gökdelenler ya da yüksek katlı binalar göremeyeceksiniz. Binalar az katlı ve Rönesansa ait kalıntılar taşıyor.

Roma’da her zevke hitap edecek eğlence  bulabilirsiniz. Tarih severler için Roma adeta bir cennet. Yemek ve kahve kültürünü sevenlere de fazlaca hitap eden bir şehir Roma.Alışverişten hoşlananlar için de 😊  Dünya’nın en iyi markalarının bir arada olduğu Via Condotti Caddesi İspanyol Merdivenleri’nin hemen karşısında yer alıyor. Bu caddenin dışında Roma’nın ara sokaklarında yer alan küçük dükkanlarda kendinize göre bir şeyler bulabilirsiniz. Roma’da avmler ise şehir dışına inşa edilmiş.Şehir içinde hiç avm yok. Roma İtalya’nın en kalabalık şehri olmasına rağmen İstanbul gibi insanı çileden çıkaran bir kalabalıkla , trafikle karşılaşmayacaksınız. Roma halkının çoğunluğu ingilizce bilmiyor, bilenlerde konuşmak istemiyor. Roma esnafı insanı çileden çıkarır cinsten , çok tembeller. Uykuları ya da kahve saatleri geldiğinde dükkanı kapatıp keyiflerine bakabiliyorlar .

ROMA’DA GEZİLECEK YERLER:

IMG_7053.jpg

 

 

COLESSiUM :

İtalya diyince aklımıza ilk gelen şey : Collesium 😊 Roma’yı Colessium’suz düşünemezsiniz. Gladyatörler meydanı olarak bilinen Colessium 55 bin kişiyi aynı anda ağırlayan 80 kapısı olan bir yapı. M.S 72 yılında yapımına başlanılan Kolezyum adını girişteki heykelden almaktadır.Depremden dolayı oldukça harap olmasına rağmen tarihi dokusunu korumayı başarmış,turistlerin en çok ilgi gösterdiği yerlerin  başında yer alıyor. Colessium önünde fotoğraf çekilmezseniz, Roma’ya gelmiş sayılmazsınız 😍 ( klasik rehber cümlesi)

Colessium’un tarihte adını duyurduğu en önemli olaylardan biri içerisinde gladyatör dövüşlerinin yapılmasıdır. Dönemin halk kahramanı olarak görülen gladyatörler burada dövüşürlerdi. Dövüş sonunda kaybeden öldürülürdü. Halkın o dönem en büyük eğlencesi vazgeçilmezi bu dövüşlerdir. Hatta büyük suçlar işlemiş gladyatörler dövüşürken bir de vahşi hayvan da alana çıkarılır ve hayvanın kaybedeni parçalaması izlenmektedir. Bu vahşete Hristiyanlığın gelmesi ile son verilmiştir. Bunların dışında bir dönem tiyatro , barınma yeri , taş ocağı, dini kışlalar  olarak da kullanılmıştır.

Colessium’un karşısındaki cafelerden birine geçip bir latte bir tramisu siparişi verin, sonra da keyfinize bakın  😊

IMG_7094

TREVİ ÇEŞMESİ:  (Aşk Çeşmesi)

Trevi: 3 yol anlamına gelen çeşme Nicola Salvi tarafından yapılmıştır. Çeşmenin isminin altından 3 yer altı suyunun birleştiği varsayılarak konulduğu düşünülmektedir. Hikayeye göre Kral ve askerleri susuzluktan ölmek üzereyken çeşmenin olduğu noktada bu çeşme belirmiştir. Çeşmedeki suyu içerek Kral ve askerler ölmekten kurtulmuşlar. Yapımı 30 yılda tamamlanmış olan çeşmenin üzerinde birçok heykel bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi deniz tanrısı olan Neptün’dür.Avrupa’nın  en önemli çeşmelerinden olan yapı aynı zamanda birçok filmde yer almaktadır. Ayrıca Roma’ya gelen turistlerin çoğu dilek tutup , çeşmeye para atmaktadırlar. Böylece dileklerinin kanul olacağına ve Roma’ya tekrar geleceklerine inanmaktadırlar. Çeşmenin havuzundan her hafta binlerce euro toplanmaktadır. Bu paralar hayır kurumu olan Cavitas’a verilerek yoksullara yiyecek ve içecek yardımı yapılmaktadır.Roma’nın en ünlü yapılarından olan çeşmenin etrafı günümüzde gece ve gündüz çok hareketlidir.

IMG_7130

 

İSPANYOL MERDİVENLERİ:

İspanyol Merdivenleri ve merdivenlerin bulunduğu Piazza di Spagna ( İspanyol Meydanı) , Roma’nın en hareketli bölümlerinden biridir. Adını bölgede yer alan İspanyol Elçiliği’nden alan meydan , gece gündüz hem Romalıların hem de turistlerin en sevdiği yerlerden biridir. Meydanın bu kadar  popüler olmasının nedeni meydanda yer alan şehrin ünlü merdivenleridir. 1723-1726 yılları arasında Kral 15. Louis için tasarlanan İspanyol Merdivenleri’nin yapım amacı üst bölümünde yer alan Trinata dei Monti Kilisesi’ne meydandan ulaşım sağlamaktır. İspanyol Merdivenleri’nin alt kısmına Roma’nın ünlü çeşmelerinden olan kayık şeklindeki Fontana Della Barcaccia yer alır. Bu çeşmeyi besleyen su kanallarındaki basıncın düşük olmasından dolayı çeşmede fıskiyeler yerine su sızdıran bir tekne tasarımı kullanılmıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MODANIN BAŞKENTİ MİLANO

IMG_6161.JPG

İtalya’nın kuzeyinde yer alan Milano şehri için söylenecek çok söz var. Sanat tasarım,ticaret,moda,eğitim,turizm başkenti sayılan Milano , sokaklarında gezerken hem tarihi hem demodern Dünya’yı birarada soluyabileceğiniz bir yaşam tarzına sahip.Şehrin merkezinde Dünya’nın en büyük Gotik tarzdaki Katedraliolan Duoma di Milano Dünya’nın en eski alışveriş merkezlerinden biri olan Galleria Vittorio Emanuela II. ve Dünya’nın en büyük tiyatro binalarından La Scala yer alıyor.

Milano Lombardiya bölgesinde kurulmuş, İtalya’nın en zengin ve en gelişmiş 2 . büyük şehridir.Bu kadar zengin bir şehir olmasının sebebi ise Lombardiyalı bankerlerdir.Eski dönemlerde başlamış olan ekonomik faaliyetleri , günümüze kadar moda ,sanayi , endüstri ulaşım ve daha bir çok alanda şehri ülkenin lideri konumuna getirmiştir.Ekonomik faaliyetlerin yanında futbolda ön plana çıkmış ve Dünya çapında adını duyurmuştur.Ülkenin en büyük kulüpleri A.C Milan ve İnter Milan’a ev sahipliği yapmaktadır.

DUAMO KATEDRALİ:

IMG_6141.JPG

Milano’nun kalbinin attığı yer.Bir çok katedral gezme imkanım oldu.Duoma Katedrali beni benden aldı diyebilirim.Yaklaşık 12 bin metrekare alan üzerine inşa edilmiş katedralin inşaatının bitmesi ise 600 yılı bulmuş.1965’de tamamlanmış.Katedral çabuk bitsin diye o dönemin insanları çok fazla emek vermiş.Napolyon Bonapart katedral için hatırı sayılır paralar bağışlamış.Avrupa’nın en büyük 4. Katedraliolan Duoma Katedrali Gotik mimarinin en güzel örneklerini size sunacak.Restorasyon çalışmaları ise günümüzde halen devam etmektedir.Bu sebeple yapının üzerinde farklı dönemler ve farklı mimarların izleri görülebilmektedir.

40 bin kişilik kapasitesi , muazzam heykelleri , orjinal tabloları, mumyaları ve işlemeleriyle sadece dışarıdan bakıldığında değil , içeri girildiğinde de insanı büyülemektedir.Dış kısmında dikkat çeken heykel ise Madonnina adlı altın heykeldir.1762 yılında katedralin tepesine ,108 metre yüksekliğine yerleştirilmiştir.İtalya geleneklerine göre, Milano’daki hiçbir bina bu heykelin yüksekliğini geçecek şekilde inşa edilememektedir.

GALLERİA VİTTORİO EMANUELE  I I

IMG_6155.JPG

Modanın kalbi sayılan Milano’da Dünya’nın en eski alışveriş merkezlerinden biri olan Galleria Vittorio Emanuele I I , Piazza del Duomo’da ihtişamlı Duomo Ketedrali’nin çok yakınındadır. Adını , İtalya Krallığı’nın ilk kralı Vittorio Emanuele ‘den almıştır.

Bu tarihi alışveriş merkezi çoğu zaman içerisindeki mağazalardan ziyade mimarisini ve ambiyansı ile turistlerin ilgisini çekmektedir.1861 yılında ünlü mimar Giuseppe Mengari tarafından tasarlanan bina , 1865_1877 yılları arasında yine Mengari tarafından inşa edildi.Hac şeklinde tasarlanmış olan Galleria Vittorio Emanuele I I ‘nın sekizgen şekilli merkezinde 4 kıta (Asya,Avrupa, Afrika, Amerika) ile tarım , bilim , sanat ve endüstriyi temsil eden mozaikler yer almaktadır.

Yine aynı bölümde zeminde yer alan mozaiklerde de özel bir arma dikkat çeker.İtalya kraliyeti’nin 3 başkenti ( Turin, Floransa, Roma) bu armayla ilgili bir de efsane vardır.İnanışa göre Turin’i temsil eden boğa’nın üzerinde tek ayak üzerinde 3 kez dönüldüğünde şans sizden yana olmaktadır.Ancak bu inanışla birlikte tüm ziyaretçiler bunu denediğinden mozaiğin üzerinde o bölümde bir çukur ve boşluk oluşmuştur.

Yapının tavanı da oldukça ilgi çekicidir.Camdan yapılmış tavan , o dönemde mimarı açıdan önemli bir yenilik olarak görülmüştür.Mimari özellikleri bir kenara bıraktığımızda , harika bir alışveriş ambiyansıda mevcuttur.İçerisinde onlarca, şık kafe ve lüks mağazalar yer almkatadır.

LA SCALA :

Teatro-Alla-Scala-127835.jpg

Dünya’da La Scala olarak anılan bu ihtişamlı opera evi , Milano’da Piazza Della Scala adlı meydanda yer alıyor.Tüm Dünya da opera dinlemeyen kişilerin bile adını duyduğu bu yapının geçmişi 1778 yılına dayanıyor.Bu tarihten günümüze kadar La Scala’da hem  İtalyan hem de yurtdışından sanatçıların  sahne aldığı  binlerce opera gösterisi ve konser düzenlendi.

2030 kişilik izleyici kapasitesine sahip bu ihtişamlı opera evi La Scala’nın kendine özgü prensipleri mevcuttur. Örneğin sezonun 7 Aralık Aziz Ambrose gününde açılması gelenek haline gelmiştir.Yapılacak gösteriler mutlaka gece yarısından önce bitecek şekilde ayarlanır.Uzun sürecek gösteriler için başlangıç saati erkene alınır.Eser sahnelenmeye başladıktan sonra gelen izleyiciler bilet almış olsalar bile içeri alınmazlar.La Scala sadece gösteri yapılan bir yer değildir.”Academia Teatro Alla Scala “adlı okulda sanatçılar da yetiştirilmektedir.Aynı zamanda La Scala korosu, La Scala Balesi, La Scala Orkestrası olmak üzere çalışmalar yer almaktadır.La Scala da sahnenin dışında Musco Scala adlı bir de müze bulunmaktadır.Müzede operanın tarihine ait izler taşıyan heykeller, resimler, kostümler ve belgeler sergilenmektedir.

SANTA MARİA DELLE GRAZİE KİLİSESİ :

Santa-Maria-delle-Grazie.jpg

Santa Maria Bazilikası tarihi dokusu ve mimarisinden ziyade içerisindeki eserler ile insanların ilgisini çeken yerelrin başında gelir.Bazilikayı bu kadar önemli kılan şüphesiz Rönesans ‘ın en önemli isimlerinden Floransalı Leonardo Da Vinci’dir. Bilim , geometri, heykel, resim ve daha birçok alanda bir dahi olan Da Vinci en önemli eseri olan “Son Akşam Yemeği ” isimli eserini bazilikanın duvarına yapmıştır.Eser 1498 yılında tamamlanmıştır.Da Vinci eseri karşısında uzun  saatler harcamış ve hatta uzun süre eserine fırça darbesi bile vurmadan baktığı için oldukça tepki çekmiş, eleştiri almıştır.Yaklaşık 4 yılın ardından tasviri bitiren Da Vinci , çalışması ile görenleri derinden etkilemeyi , eserine bakanları başka bir tarihe sürüklemeyi başarmıştır.Yılların getirdiği etkiyle zarar görmüş,hatta silinme aşamasına bile gelmiş.Ancak çok titiz bir restorasyon çalışması ile eski haline kavuşmuştur.

SFORZESCO ŞATOSU :

Orjinal ismi Castello Sforzesco olan bu ihtişamlı yapı , Via Dante Bulvarı’nın sonunda yer almaktadır.Milan Dükü Francesco Sforza tarafından 15.yy da inşa edilmiştir. 16 ve 17 .  yüzyıllarda yapılan genilletme çalışmalarının ardından Avrupa’nın en büyük kalelerinden biri haline gelmiştir.1891 -1905 yılları arasında Luca Beltrami tarafından kapsamlı olarak yeniden inşa edilen kale günümüzde 10’a yakın müzeye ve önemli sanat koleksiyonlarına ev sahipliği yapmaktadır.Tarih boyunca pek çok savaşa tanıklık etmiş olan buram buram tarih kokan etkileyici kaleyi keyifle gezebilirsiniz. Kaleye giriş ücretsiz, fakat kale içerisinde pek çok müze var müzelerin girişi ücretli.

Sforzesco Kalesi tarihi , Rönesans dönemine kadar uzanıyor.Galcazzo Visconti II tarafından 14. Yy da savunma amaçlı inşa edilmiş günümüzde ise 10’a yakın müzeye ve önemli sanat galerilerine ev sahipliği yapmaktadır.Bazı kaynaklarda , kaleyi inşa eden Francesco Sforza olarak biliniyor.Ancak bu kişi kaleyi inşa eden değil , kaleyi yeniden inşa ettiren şahıstır.Kale yapımına 1358 yılında , Milano’nun ilk dükü olan Galezzo Visconti ‘nin emriyle başlanmış.1368’de kalenin inşaatı tamamlanmış.O yıllarda kalenin bugün ki ihtişamı yokmuş,ta ki Francesco Sforza tarafından kale yeniden yapılana kadar.Kalenin Sforza olarak bilinmesinin bir diğer nedeni de Sforza Galeazzo ‘nun Visconti’nin damadı olması da olabilir.

Aslında hikaye Visconti’nin damadı Sforza’yı Venedik ordusuna karşı yardıma çağırmasıyla başlıyor.Sforza kayın babasına yardıma gidip ,Venedik ordusuyla çarpışıyor.Ancak damadın bu iyiliğine rağmen Visconti, Sforza yerine Napoli Kralı Aragonlu Alfanso’yu varis seçiyor.Visconti öldükten sonra damadı Sforza bunu öğreniyor.Bu duruma en az Sforza kadar Milanolular da bozuk atıyor.Daha sonra Sforza Milanolular ile birlikte isyan başlatıyor.En sonunda da kendisini dük ilan edip birçok başarılı antlaşmalara imza atıyor.Bu durum Sforza’nın iktidarını pekiştiriyor.

Sonradan Milano’ya hükmeden Sforza,Visconti’nin yaptırdığı kaleye ve Milano’da bulunan birçok yapıya kafayı takıyor.Hemen hemen şehrin her yerinde restorasyon çalışmaları yapıyor.Sforzesco Kaleesi de Sforza’nın yeniden yaptırdığı en güzel ve en önemli eserlerden oluyor.Peki neden kendi ismini vermiş sorusuna cevap vermek için yeterli bilgi bulunmuyor. Ancak kayınpederi Visconti ‘nin namını unutturmak adına yapılmış bir hamle diye düşünüyorum 🙂

Kale yeniden yapıldıktan bir süre sonra kaleyi dekore etme işi başlıyor.Bu yüce görevi de Leonardo Da Vinci üstleniyor.Bu sayede kale bir sanat eserine dönüşüyor.Yıllar geçtikçe kalenin önemi azalıyor.Gerek yapılan saldırılar,gerekse ihmalkarsızlık sonucunda kale tahrip ediliyor.1893 yılında Beltrami , kaleyi yenilemeye başlıyor.Hasar gören kuleleri yeniden inşa etmiş,yeni yapılar ekleyip ,eskileri kaldırmış.Galatasaray’ın kurulduğu 1905 tarihinde tüm çalışmalar bitmiş ve kale bugün ki görkemli haline kavuşur.

ANTONİ GAUDİ İZİNDE BARCELONA GEZİSİ :)

CASA MİLA

Casa_Milà02 (1)

Antoni Gaudi Casa Mila’yı 1906-1912 yılları arasında Pere Mila adında bir işadamı için tasarlıyor.O dönemin estetik anlayışına ters olduğu için tepki çekiyor.Tamamen doğal taşlardan yapılan bu binaya La Pedrea taş ocakları ismi takılıyor.Casa Mila gerçek kıymeti anlaşılıncaya kadar yıllarca ilgisiz bırakılıyor.1984 yılında Unesco tarafından Dünya Kültür miras listesine dahil edilince yıldızı bir anda parlıyor. Yapıldığı dönemde ay ne kadar çirkin denilen bina yıllar sonra mimari bir şaheser olarak karşımıza çıkıyor.Bu caddenin sakinleri bu eserin yapılmasına izin verdiği için ev sahibine kızıyor.O dönemde kalbur üstü bir cadde burası .Caddenin sakinleri bu bina bizim evlerimizin değerini düşürecek bunu buraya niye yaptırdın diyerek binanın sahibi ile selamı sabahı kesiyorlar.Şu an ise Barcelona’nın en prestijli binasının yanında evimiz var diye Pere Mila’ya Gaudi’ye dua ediyorlardır. 🙂

Casa Mila’nın en ilginç bölümü şüphesiz çatısı . Fantastik , gerçek üstü bir mekan . Dünya’nın en güzel çatısı diyebiliriz. Bütün daireler ışık alsın diye 2 tane avlu yapmışlar. Casa Mila’nın içinde ofisler daireler var , hala oturanlar var.Çatıda Peri bacası şeklinde bacalar yapılmış . Gaudi doğaya hayran, doğada gördüğü formları yaptığı eserlerine uygulamış.Casa Mila’nın çatı katında sergilenen Casa Mila’nın maketine baktığımızda Gaudi’nin  ilham aldığı doğal objeleri ve mimarlığının yanında tasarım alanında ortaya koyduğu mobilyaları görebilirsiniz. Dairelerin içi de dışı gibi muazzam.1900 lere ışınlanmış hissedebilirsiniz. Geniş avlulu tasarımı ile tüm odalar ışık alıyor. Koridorları kıvrımlı oldukça aydınlık ve ferah.

CASA BATLOO

1076258_dom-balo-casa-batllo.jpg

 

Casa Mila’ya 5 dakika uzaklıkta Casa Batloo binası var.Bu bina ilk önce normal bir binaymış , 1900 yılında Batlio ailesi tarafından satın alınmış.Saygın bir tekstilci olan Batlio bu evi satın alıyor ama beğenmiyor.Sonra Gaudi’ye gidiyor.Bu evi yık bana hayallerimdeki evi yap diyor.Gaudi de yıkmaya gerek yok  ben onu ufak dokunuşlarla hayallerindeki şekle getiririm diyor.Ve bir sihirli değnek değmişcesine sihirli bir dokunuşla masal evine çeviriyor.Barselona’lılar bu eve kemiklerin evi ismini veriyor. Binanın bazı yerlerinde iskeletler ve balık kılçığını anımsatan formlar bulunuyor. Çatısıda ejderha sırtı şeklinde.

Gaudi mimarlık eğitimi almış.Fakülteden mezun olduğu gün Dekan’ın Gaudi için söylediğine inalınan bir söz var.Bugün ya bir dahiye ya da bir deliye  mimarlık diploması verdik.Kararı artık siz verin. 8 tane eseri Dünya kültür mirası listesine girmeye hak kazanan Gaudi’nin başarısı takdire şayan 👏

Bazı özel gecelerde binanın dışında görsel şölen yapılıyor.Video projeksiyon sistemi ile bina adeta canlanıyor. 22 euro giriş ücreti 🙂

 

SAGRADA FAMİLİA

1-3.jpg

 

 

Antoni Gaudi’i diyince bütün eserleri bir yana Sagrada Familia bir yana.Dünya’nın en sıradışı mabedlerinden biri olan Sagrada Familia Barcelona’nın en ünlü simgesi.Antoni  Gaudi’nin hayatını adadığı üzerinde 43 yıl çalıştığı eserin yapımına 1882 yılında başlamış ve hala yapımına devam edilmektedir.Adının anlamı”kutsal aile” olsa da bitmeyen kilise olarak anılmaktadır.1881’de 31 yaşındayken Gaudi’ye bu kilisenin yapımı teklif edilir.İnançlı kimliği ile tanınan Gaudi tekşifi seve seve kabul eder. İlk önce bir hesaplama yapar, projenin en az 10 yıl süreceğini öngörür.Ancak çalışmalar başlayınca maddi destek sağlanmayınca bu yapıyı bitirmryr ömrünün bile yetmeyeceğini düşünmeye başlar. Gaudi bu yüzden başka işler almayı bırakır.Tüm zamanını buraya harcar.Ofisini bile buraya taşır, burda yatmaya kalkmaya başlar.Ne yazıkki Gaudi’nin ömrü kiliseyi tamamlamaya yetmiyor.Bunun en önemli nedeni maddi imkansızlıklar.Gaudi yanında çalışanların maaşlarını ödemek için tanıdığı , tamımadığı herkesden yardım istiyor,bağışlar topluyor ama yeterli olmuyor.

Gaudi malesef 74 yaşında tramway çarpması sonucu hayatını kaybediyor.O kaxanın yaşandığı gün Gaudi kilisenin inşası üzerinde çalışıyormuş.Üzerinde kirli iş kıyafetleri varmış.Bu nedenle kimliğini tespit edememişler.Onu gariban yaşlı bir adam gibi alıp devlet hastahanesine kaldırmışlar.Sonrasında onunu ünlü mimar Gaudi olduğu anlaşılınca şehrin ileri gelenleri , zengin dostları seferber olmuş “Seni alalım,özel doktorlar tedavi etsin; özel kliniklere yatıralım demişler.Ancak Gaudi bunu kabul etmemiş burası benim yerim demiş.Ne yazık ki kısa bir süre sonra hayatını kaybetmiş.Çok mütevazi bir hayat süren Gaudi’nin cenazesine mahşeri bir kalanalık eşlik etmiş.Hastanenin önünden bugün gömülü olduğu en önemli eseri Sagrada Familia’ya kadar son yolculuğuna sevenleri eşlik etmiş.Gaudi’nin ölümünden sonra kilisenin inşasında pek aşama kaydedilememiş.1936’da İspanya iç savaşı başlayınca Sagrada Familia uzun bir ilgisizlik sürecine girmiş.Kilisenin üzerindeki vinçler yıllardır adeta yapının bir parçası olmuş.Her sene ziyarete gelen turistlerden elde edilen gelirle gözle görünür gelişmeler yaşanmış.

Kilisenini yapımının önündeki en büyük engel paranın dışında 19.yy teknolojisinin günümüz teknolojisine uyarlanmasının zor olması. O döneme göre tasarlandığı için bugünki imkanlarla yapamıyorlarmış.O dönemde el işçiliği ile yapılan kilise bu dönemde biraz yavaş ilerliyor.Yine de Gaudi’nin ölümünün 100. Yılına 2026’ya kadar bitirilmesi planlanıyor.Güya 2026 da bitecekmiş

Gaudi’nin mimarinin kalıplarını zorlayarak taşa adeta meydan okuyarak tasarladığı La Sagrada Familia ‘nın içinide dışı kadar enterasan tasarlamış.İçerdeki kolonlar adeta dallanıp budaklanan ağaçlar gibi tasarlanmış.Heryerde  bir hareket var.Vitraylardan süzülen ışık içerde muazzam bir görüntü oluşturuyor.Son olarak eğer kilisenin içine girmek isterseniz, biletlerinizi önceden internet üzerinden alın.Yoksa en az 1 saat sıra beklemeniz gerekir benden söylemesi 😀

GUEL PARK

barcelona-park-guell-view-larger.jpg

 

Gaudi’nin en meşhur eserlerinden biri.Masal kitaplarındaki kremadan yapılmış evlerin gerçek olduğu bir yer burası.Park Guel’in yapımına 1900 yılında başlanmış.Kral Guel bu bölgede zenginliğin göstergesi olarak 60 evden oluşan ihtişamlı bir site yapılmasını istiyor.O dönemin ulaşım imkanları kısıtlı olduğu için pek fazla talep görmüyor.Gaudi hayal kırıklığına uğruyor.Burası aslında Barcelona’daki varlıklı aileleri buluşturacak bir konut projesi olarak tasarlanıyor.Maddi imkanlardan dolayı projeye yeterli ilgi gösterilmiyor.O dönemin zenginleri pasta şeklindeki evde oturmayı hayal etmemişler.Şu an o kadar albenili ki Dünya’nın turistini çekiyor 😀Guell 1918 ‘de vefat edince mirasçıları bir kaç yıl sonra parkı Barcelona belediyesine bağışlıyorlar.Park 1926 ‘ da halkın ziyaretine açılıyor.Giriş bedeli 8 euro

Bu parkın etrafında gördüğünüz sütunlar ağaç formatında yapılmış.Gaudi’nin bir doğa aşığı olduğunu yine bu eserinde görüyoruz.Dünyanın en uzun bankı bu parkta,220 metre uzunluğunda olan bu bank bütün parkı sarmalıyor.Parkın kıvrımlı bankında oturup fotoğraf çektirmek herkesin hayali.Bankı boş bulmak şmkansız gibi :)Bu meşhur bankın ilginç bir serüveni var.Gaudi parkı inşa etmek için çeşitli mozaikler sipariş veriyor.Seramikler geliyor bir bakıyorlar paramparça.Ne yapacam diye düşünüyor, çöpe atmak olmaz.Parçalanan mozaiklerden farklı formlarda şekiller yapılarak bu banklar oluşturuluyor.Rastgele olsa da estetik var, sanatçı dokunuşları var.Bu bankta oturup Akdeniz manzarasını doyasıya izleyebilirsiniz.Parkın bir diğer simgesi kertenkele önünde fotoğraf çektirmek isteyenler uzun kuyruklar oluşturuyor.

 

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

Yukarı ↑